ABD ve İsrail, Gazze yardımlarını neden özelleştirmek istiyor?
ABD ve İsrail, Gazze yardımlarını neden özelleştirmek istiyor?
İçeriği Görüntüle

Mescid-i Aksa'nın durumu, İsrail'in 1967'de Kudüs'ü işgal etmesinden bu yana en tehlikeli aşamalarından birine girdi. Mescid-i Aksa uzmanı Ali İbrahim, İsrail'in artan saldırılarının yalnızca günlük baskınlarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda mescitte kalıcı bir Yahudi varlığı kurmayı hedeflediğini belirtti.

İbrahim, "Kudüs Basın" ile yaptığı röportajda, İsrail'in Mescid-i Aksa'da Yahudi varlığını sağlamlaştırmak için yerleşimcilere kalıcı bir ayak izi sağladığını ve mescidin avlularını Tevrat ritüelleri için bir sahneye dönüştürdüğünü söyledi. Bu durumun, mescidin İslami kimliğini ve önemini hedef alan nitelikli bir değişim olduğunu vurguladı.

İbrahim, baskınların düzenlenmesiyle sınırlı kalmayan bu durumun, "tapınağın manevi temellerini atma stratejisi" adı altında hayvan kurbanlarının mescide sokulması girişimlerini de içerdiğini belirtti. Bu girişimler, "tapınak" ritüellerini Mescid-i Aksa'ya taşımayı amaçlayan "tapınak örgütleri" tarafından başlatılan bir planın parçası.

2 Haziran 2025'te, Yahudi Fısıh Bayramı'nın dışında Mescid-i Aksa'ya et parçalarının sokulması girişimi, bu ritüelleri mevsimlik dini etkinliklerden koparıp sürekli ve kalıcı ibadetlere dönüştürme amacını taşıyan yeni bir tırmanış olarak değerlendirildi.

Ali İbrahim, bu politikaların, "dini siyonizm" akımının bir uzantısı olarak görüldüğünü ve bu akımın "ilahi kurtuluşu" gerçekleştirme yolunda tapınağın inşasını ve ritüellerin yeniden canlandırılmasını bir yol olarak gördüğünü belirtti. İsrail'in güvenlik ve siyasi seviyelerinin bu eğilimi desteklediğini, yerleşimcilerin mescide giriş sürelerini uzattığını, rehberli turlar finanse ettiğini ve Aksa'ya yönelik saldırıları kolaylaştıran güvenlik liderlerini atadığını ifade etti.

İbrahim, bu uygulamaların İsrail makamlarının Mescid-i Aksa üzerinde fiili egemenlik kurma isteğini açıkça yansıttığını vurguladı ve Arap ve İslam dünyasının sessizliğinin devam etmesi halinde geri dönüşü olmayan değişimlerin yaşanacağı konusunda uyardı.

Filistinli duruma değinen İbrahim, Kudüs'teki dini otoritelerin etkili bir koordinasyon eksikliği yaşadığını belirtti. Gayri resmi otoritelerin, özellikle Şeyh İkrime Sabri'nin, uyarı ve ses yükseltme konusunda önemli bir rol oynadığını, ancak İslami Vakıflar Dairesi'nin rolünün sadece günlük baskıncı sayıları hakkında bildirimler yapmakla sınırlı kaldığını ifade etti.

İbrahim, geçmişte Mescid-i Aksa'da yaşanan halk ayaklanmalarının ruhunun yeniden kazanılması gerektiğini, özellikle Bab el-Esbat ve Bab el-Rahma ayaklanmalarının başında olduğunu belirtti. Dini otoritelerin halkla birleşmesinin bu politikaları durdurmanın ve "İsrail'in Aksa'yı tek başına ele geçirmesini engellemenin" tek yolu olduğunu vurguladı.

Son olarak, Mescid-i Aksa'da olanların "geçici bir olay değil, mekanın kimliğini ve ruhunu hedef alan sistematik bir proje" olduğunu belirten İbrahim, artık nezaket veya sadece açıklamalarla yetinilemeyeceğini, her seviyede ciddi bir hareketin gerekli olduğunu, ilk kıble ve üçüncü kutsal mabedi savunmak için çağrıda bulundu.

daily ummah