İslam Dünyası

Hindistan'da 'Muhammed'i (as) seviyorum' demek suç!

Hindistan genelinde, Müslümanların "Muhammed'i Seviyorum" (I Love Muhammad) sloganını pankartlar, tişörtler ve sosyal medyada kullanması, yetkililer tarafından kamu düzenini tehdit ettiği gerekçesiyle hedef alınıyor. Ekim ayı başından bu yana, 4 bin 505'e yakın Müslüman resmen suçlandı ve 265 kişi tutuklandı.

Hindistan'da, Müslümanların dini inançlarını barışçıl bir şekilde ifade etmeleri, yetkililerin kapsamlı bir baskısıyla karşılaşıyor. Ekim ayının başından bu yana, Hint makamları, "Muhammed'i Seviyorum" (I Love Muhammad) ifadesini kullanmaya devam eden binlerce Müslümanı tutukladı, bazı binaları yıktı ve Müslüman mahallelerinde internet kısıtlamaları uyguladı.

Bu ifade, ülke genelinde pankartlar, tişörtler ve sosyal medya paylaşımlarında görülüyor ve uzmanlara göre, Hindistan'daki Müslümanların inançlarını ifade etme biçimlerini kontrol altına alma bahanesi olarak kullanılıyor.

Sayılarla büyüyen baskı

Sivil Hakları Koruma Derneği (APCR) tarafından yayımlanan verilere göre, ilk olayın yaşandığı Eylül ayının başından 7 Ekim'e kadar, Hindistan genelinde yaklaşık 4 bin 505 Müslüman resmen suçlandı ve 265 kişi tutuklandı. Bu tutuklamaların 89'u yalnızca Kuzey Hindistan'daki Uttar Pradeş eyaletinin Bareilly şehrinde gerçekleşti.

Bu durum, hak savunucuları ve analistler tarafından, Hindistan'ın Müslüman azınlığına karşı geniş çaplı ve hedefli bir baskının göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Olaylar nasıl başladı?

Olaylar zinciri, 4 Eylül'de, Hz. Muhammed'in doğumunun kutlandığı Mevlid Kandili festivali sırasında, Hindistan'ın en kalabalık eyaleti Uttar Pradeş'in en büyük ikinci şehri olan Kanpur'da başladı. Bir grup yerel Müslüman, ışıklı bir tabelaya "Muhammed'i Seviyorum" yazısı astı. Bazı yerel Hindular buna itiraz ederek, geleneksel olarak daha sakin geçen kutlamanın tırmandırılması olduğunu iddia etti.

Kanpur polisi, şikayetler üzerine "dini düşmanlığı teşvik etmek" ve "toplumsal uyumu bozabilecek eylemler" suçlamalarıyla yaklaşık iki düzine kişi hakkında ceza davası açtı. Bu küçük anlaşmazlık hızla ulusal bir tartışmaya dönüştü ve birçok şehirde genç Müslümanlar, inanç ve kimliklerini savunmak amacıyla pankartlar açıp "Muhammed'i Seviyorum" sloganları attı. Yetkililer ise buna kapsamlı bir baskıyla karşılık verdi.

Tutuklamalar ve 'buldozer adaleti'

Uttar Pradeş'in batısındaki Bareilly şehrinde, yerel Müslüman imam Tauqeer Raza Khan'ın liderliğindeki bir gösterinin 26 Eylül'de çatışmaya dönüşmesinin ardından gerilim tırmandı. Polis, ertesi gün sadece protestocuları ve İmam Raza'yı değil, aynı zamanda akrabalarını ve yardımcılarını da içeren 75 kişiyi tutukladı.

Tutuklananlar arasında, ailesine göre gösteriyle hiçbir ilgisi olmayan Muhammed Mehtab Khan da bulunuyordu. Tutuklamaların ardından, Bareilly'deki yerel makamlar, iddia edilen sanıklarla bağlantılı olduğu öne sürülen dört mülkü, önceden herhangi bir uyarı veya mahkeme kararı olmaksızın yıktı.

Bu uygulama, Modi hükümeti yönetimindeki eyaletlerde (özellikle Uttar Pradeş'te) düşük gelirli hanelerin ve azınlıkların evlerinin cezai tedbir olarak yıkılması anlamına gelen ve bazı iktidar partisi liderleri tarafından "anında adalet" veya "buldozer adaleti" olarak desteklenen bir yöntemdir. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği uzmanları, bu uygulamayı "insan hakları ihlalinin ağırlaştırılmış bir biçimi" olarak nitelendirmişlerdir.

Hukuki dayanak ve çelişkili yaklaşım

"Muhammed'i Seviyorum" sloganının kendisi herhangi bir Hint yasasını ihlal etmese de, polis tutuklamaları gerekçelendirmek için yasa dışı toplanma ve düşmanlığı teşvik etme gibi dolaylı hukuki gerekçeler kullanmakta.

Aktivistler, Hint makamlarının farklı toplulukların kamusal dini ifadelerine yönelik yaklaşımındaki çarpıcı çelişkilere dikkat çekmekte. Hindu dini alayları polis tarafından desteklenirken, hatta bazı durumlarda helikopterlerden çiçeklerle kutlanırken, Müslüman gösterileri sıklıkla kısıtlanmakta veya kaldırılmakta.

Amnesty International Hindistan Başkanı Aakar Patel, "Devletin, 'Muhammed'i Seviyorum' diyen insanları hedef alması saçmalıktır; bu, barışçıl bir ifadedir ve herhangi bir kışkırtma veya tehdit içermez," dedi.

Sekülerizmin kırılganlığı ve artan milliyetçilik

Hindistan anayasası dini özgürlük ve ifade özgürlüğünü garanti etse de, eleştirmenler Narendra Modi hükümeti altında her ikisinin de giderek kırılgan hale geldiğini belirtiyor. 2014'ten bu yana, özellikle Müslümanları etkileyen nefret söylemi, linç ve ayrımcı polis uygulamalarında keskin bir artış gözlemleniyor.

Gözlemciler, bu durumun, Müslüman kimliğini yabancı ve karşıt olarak gören resmi bir ideoloji olan Hindutva'nın (Hindu milliyetçiliği) yükselişinin sonucu olduğunu ifade ediyor. Dini inancın en küçük ifadeleri bile artık siyasi eylemler ve hatta tehditler olarak algılanıyor.

Eyalet seçimlerinin yaklaşmasıyla, gözlemciler bu tür baskıların daha da sıklaşabileceği konusunda uyarıyorlar. Hukuksuzluk devam ederken, aileler sevdiklerinin serbest bırakılmasını beklemeye ve acı çekmeye devam ediyor.

Daily Ummah