Gazze’nin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde yaşananlar, soykırım savaşının yalnızca silahlarla değil, açlıkla da sürdüğünü bir kez daha ortaya koyuyor. 60 yaşındaki Abdurrahman el-Celîs, üç damadını açlık nedeniyle kaybettikten sonra 14 yetim torununa bakmak zorunda kaldı. Toplamda 29 kişiden oluşan ailesiyle birlikte neredeyse yıkılmış bir apartman dairesinde hayatta kalma mücadelesi veriyor.
“Biz burada yaşamıyoruz, yavaş yavaş ölüyoruz” diyen Abdurrahman, torunlarının çoğunun açlıktan ağladığını ya da yorgunluktan bayıldığını söylüyor. Günlük yiyecekleri ise sadece bir fincan mercimek ve biraz suyla hazırlanan çorba; onu da 29 kişiye bölüştürüyorlar.
Damadı Abdullah el-Celîs, gizlediği iki torba unu almak için yıkılmış evine dönerken İsrail insansız hava aracı tarafından başından vurularak şehit edildi. Vücudu unla kaplanmışken yere düşen Abdullah’ın kanı, getirdiği unla karıştı.
Bir diğer damat, Emcad Ebu Şakfe, yardım almak için Netzarim’e gidip iki gün boyunca aç bekledi, ancak eli boş döndü. Açlıktan tükenmiş halde eve döndü, fakat ertesi gün yeniden gittiğinde orada vurularak şehit edildi. Çocukları hâlâ onu bekliyor.
En trajik hikâyelerden biri ise Mahmud Hassune’ye ait. Sekiz aylık hamile eşi Azize’nin anlatımına göre Mahmud, çocuklarına kıyafet getirmeye çalışırken İsrail füze saldırısında şehit oldu. Eşi, parçalanmış bedenini alevler içinden kendi elleriyle çekip, bir motosikletle hastaneye taşıdı. “Kocam sadece çocuklarının kıyafetlerini alıyordu, onu neden öldürdüler?” diye haykırdı.